30 Haziran 2011 Perşembe

Labirent - Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası

Bu sabah itibariyle Gülse Birsel'in Yazlık adlı kitabını bitirmiş bulunuyorum. Bence böylesine fevkaladenin fevkinde işleyen bir beynin bir an önce sosyal medya ortamına girmesi, bizi tweetleriyle falan kırıp geçirmesi gerek. Kendisini bir kez daha takdir ettim.

Şimdi sıra dün Yazlık ile birlikte başladığım Sevil Atasoy kitabında. Olmamış. Adli bilimlere had safhada ilgi duyan biriyim, sanırım genetik. Annem hep bir adli tıpçı olmak istemiş de babam hukuk fakültesinin üstüne bir de tıp, kimya vs. okumasını bekleyememiş; "evinin kadını, yazıhanenin avukatı" olacaksın demiş. İşte artık plesentadan mı dersiniz, genetik mi dersiniz bilmem, aynı merak bana da sirayet etmiş. Bu merak bende oldukça, Sevil Atasoy da alanında bu kadar değerli bir akademisyen olunca beni çok pis tatmin eder sanmıştım ama yanılmışım.

Sebebi ise kendisinin kullandığı dil. Adli bilimlere dair 3 kitabı basılan bu kadının az biraz akıcı olmasını, okuyucunun belleğine görüntüyü şıp diye aşılamasını falan bekliyor insan; ama malesef Atasoy bunu yapmak yerine "Kanıt" dizisindeki gibi olay dosyasını renklendiriyor sadece. Rapordan bir alıntı ve hop kendi yorumu. "Cesedin sağ uyluk kemiği üzerinde rastlanan lif kalıntıları ile sanığın arabasınındaki nadir rastlanan kilim birebirdi." gibi bir cümleyi okuyucu anlamak zorunda değil ama yazar tez yazmadığına göre okuyucuya daha basit bir dille anlatmak zorunda. Hadi uyluk kemiği nerede olduğu bilinen basit bir kelime, cümlenin gidişatından lif dediği şeyin kilimin iplikleri olduğu da anlaşılabilir ama bütün bir kitap bu şekilde yazıldıysa yuh derim.

Ayrıca arka kapakta Mozart, Napolyon, Marilyn Monroe gibi isimler kullanılmış ancak kitabın okuyabildiğim ilk %15'lik kısında esameleri okunmuyor. Bu kitabı kapağıyla yargılamak gerekip gerekmediğini sizin kadar merak ediyorum.

Kısacası ilk izlenimlerim iyi değil ama kitapları yarım bırakma huyum olmadığından yarın, öbür gün devamını da yazarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder